Haberler > Akaryakıt Başlıkları
Bakan Bayraktar: “Enerjide 200 milyar dolarlık proje setiyle hızlandık Güncelleme :11.07.2023 Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, önümüzdeki sürece 200 milyar dolarlık bir proje setiyle hazırlandıklarını belirtti. Nükleerdeki hikâyenin devam ettiğini belirten Bakan Bayraktar "İkinci santral veya lokasyon diyelim, Sinop olacak. Ama bir o kadar önemli olan bizim Trakya'da mutlaka bir nükleer santrale sahip olmamız lazım" dedi
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, Türkiye’nin yeni dönem enerji yol haritasına ilişkin açıklamalarda bulundu. Bakan Bayraktar, yenilenebilir, nükleer, doğal gaz-petrol ve elektrik altyapısının da aralarında bulunduğu 200 milyar dolarlık proje setiyle yeni döneme hazırlandıklarını söyledi. İkinci ve üçüncü nükleer santrallerle ilgili Rusya, Güney Kore ve Çin ile görüşmelerin devam ettiğini belirten Bakan Bayraktar, “Trakya’da mutlaka bir nükleer santrale sahip olmamız lazım” dedi. Bakan Bayraktar, her yıl 1.500 megavat rüzgar projesi ile 2035’e kadar 5000 megavatlık denizde rüzgâr projesi hedefi bulunduğunu kaydetti. Orman yangınlarından olumsuz etkilenen Muğla’daki Yeniköy Kemerköy elektrik santraline mutlak suretle ihtiyaç duyulduğunu vurguladı. Bakan Bayraktar, Gabar’daki petrol rezervi, ve Karadeniz gazı ile ilgili de önemli mesajlar verdi.
Gazetelerin Ankara Temsilcileri ile bir araya gelen Enerji Bakanı Alparslan Bayraktar’ın mesajları şöyle:
İKİ TEMEL GÖREVİMİZ VAR
Türkiye’de Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın temelde bir tane görevi var; vatandaşlarımıza kesintisiz, kaliteli ve ucuz enerjiyi tedarik etmek. Türkiye enerji talebi sürekli büyüyen bir ülke. Birinci önceliğimiz artan talebe karşılık arz güvenliğini sürdürülebilir bir şekilde sağlamak. İkinci husus, Türkiye maalesef hepinizin bildiği enerjide dışa bağımlı. Bugün itibarıyla birincil enerji kaynağı dediğimiz kaynakların yaklaşık yüzde 70’ini ithal ediyoruz. Türkiye bugün ham petrolde yüzde 92 dışa bağımlıdır. Onun için Gabar keşfi, o bölgedeki aramalar, Türkiye’nin diğer bölgelerindeki aramalar çok kıymetli. Petrolün yüzde 92’sini, doğal gazın yüzde 99’unu ithal ediyoruz. Dolayısıyla artan talebi karşılamamız lazım ve dışa bağımlılığı da düşürmemiz lazım.
TEMEL HEDEF ARZ GÜVENLİĞİNİ SAĞLAMAK
Bütün dünyanın gündeminde iklim değişikliğiyle mücadele var. Bu anlamda dünya ekonomileri, bütün ülkeler dönüşüm içerisinde. Buna düşük karbon ekonomilerine geçiş deniyor. Türkiye olarak biz de artık Paris İklim Anlaşması’nın tarafıyız. Ama onun daha ötesinde, 2021 yılında Cumhurbaşkanımız dünyaya şunu ilan etti. Türkiye 2053 yılında, yani bugünden 30 yıl sonra karbon nötr bir ekonomi olacak. Yani önümüzdeki 30 yıl içerisinde ulaştırmadan binalara, sanayiden tarıma ve enerjiye, bütün alanlarda çok büyük köklü bir dönüşüme ihtiyaç var. Mesela ulaştırmada elektrikli araçlar çok yoğun bir şekilde kullanılmaya başlanacak, elektrikleşme her alanda artacak. Dolayısıyla enerjide bu üç temel açmazla uğraştığımız bir dünya var. Ve enerji işinin doğası şöyle: Biz saniyelerle iş yapıyoruz, yani benim her an elektriği size sağlamam lazım. Her saniye ocakta doğal gazın olması lazım ve akaryakıta her istediğiniz anda erişmeniz lazım. Dolayısıyla saniyelerden 100 yıla giden süreçteki bir alanı yönetiyoruz. Mesela Akkuyu Projesi 60+20 yıl, yaklaşık 80 yıllık ömrü olan bir santral. Hükümetler arası anlaşmalar, izinler, çevre vesaire bütün bunları tamamlayıp kazmayı vurduğunuz zamandan 80 sene sonrası 2100 yılı. Birçok disiplinin bir arada olduğu ve uluslararası ilişkilerin önemli olduğu bir alan. Dolayısıyla temel hedeflerimizden bir tanesi şu: Arz güvenliğini kesintisiz şekilde sağlamak. Bunu mümkün olan en rekabetçi, en ucuz şekilde sağlamak. Ama bu sağlarken de yerlileşmeye, yani yerli kaynağın kullanımına azami ölçüde önem vermek gibi bir vizyon ve hedefle yola çıkıyoruz.
İklim değişikliği sadece bu Bakanlığın değil, diğer bakanlıklarımızın da görev alanında. Bu bize şunu söylüyor: Türkiye önümüzdeki süreçte, yani önümüzdeki 5 yılda ve sonrasında yatırımda, istihdamda, üretimde çok köklü bir değişiklik içerisinde olması lazım. Daha farklı, daha katma değerli ürün üreten bir ekonomi haline dönmesi gerekiyor. Tabii bu üç temel konuya odaklanırken şunun farkında olarak bu politika setlerini oluşturuyoruz: Çok bütüncül bakıyoruz. Benim esas işim elektrik, doğal gaz, akaryakıt fiyatlarını mümkün olduğu kadar aşağıda tutabilmek. Ama Türkiye’nin ekonomideki temel açmazlarından bir tanesi cari açık ve bu cari açığın temel sebeplerinden bir tanesi, maalesef enerji ithalatı, bahsettiğimiz dışa bağımlılık hadisesi. 2022 yılı için 96,5 milyar dolarlık bir ithalat yaptık. Malum dünyada petrol ve doğal gaz fiyatları izah edilenin ötesinde bir noktaya geldi. Dolayısıyla bu kadar büyük bir enerji ithalatıyla ekonomide de köklü bir değişimi-dönüşümü yapmak mümkün değil. Dolayısıyla biz Türkiye’nin dış politikasıyla, milli güvenlik politikalarıyla, sanayi politikalarıyla, istihdam politikalarıyla ve iktisadi politikalarıyla eşgüdüm ve uyum içerisinde politikalar geliştiriyoruz.
200 MİLYAR DOLARLIK YATIRIM SETİ
2017 yılında güneş enerjisiyle alakalı Konya-Karapınar’da bir proje anons ettik, adına YEKA dedik. YEKA’lar o bütüncül bakışın bir yansımasıydı aslında. Dedik ki; Konya-Karapınar’da 1000 megavatlık santral kurun, belli bir süre de sizden elektriği alacağız. Bunu yaparken ama şu şartı getiriyoruz dedik: Siz burada kullanacağınız panelleri Türkiye’de üreteceksiniz. Minimum yüzde 60-65 tedrici yerlileşme hedefiyle yola çıktık. Dolayısıyla sadece yakıt anlamında bakabilirdik olaya, ithal doğal gazdan üreteceğim elektriği diyebilirdik. Ancak güneşten, yerli yenilenebilir kaynaktan üretiyoruz. Onun yanında istihdama, üretim ve ihracata etkisi olan bir tesisi yaptırmayı da bu programın içerisine koyduk. Bundan sonraki süreçte de hangi alan olursa olsun, yenilenebilir alan, pil, batarya teknolojileri, petrol, doğal gaz aramada kullanılan ekip-ekipman, elektrik üretiminde kullanılan diğer ekipmanlarla alakalı yerlileşmeyle alakalı çok önemli bir konu gündemimizde ve ajandamızda yer alacak. Bu konuda yatırım iştahını da yapacağımız düzenlemelerle, ortaya koyacağımız vizyonla sağlamayı hedefliyoruz. Önümüzdeki dönemde proje odaklı bir çalışmayı daha yoğun sürdürmeyi hedefliyoruz. Şunu kastediyorum: Biraz önce bahsettiğim saniyelerle ilgili yönetim ihtiyacının yanında bir de uzun soluklu işlere odaklanmak lazım. Dolayısıyla bizim önümüze bir proje seti ve portföyü var. Şu anda gözüken, 2035 yılına kadar startını verip bir kısmını tamamlamamız gereken, bu dönemde başlayıp biten, bir kısmı başlayacak, bir kısmı başlamak için hukuki altyapısı hazırlanacak yaklaşık 200 milyar dolarlık projelerimiz var. Bu projelerimizin içerisinde yenilenebilir, nükleer, doğal gaz-petrol aramacılık, doğal gaz-petrol ve elektrik altyapı projelerimiz, enterkonneksiyon projelerimiz var. Dolayısıyla 200 milyar dolarlık bir proje setiyle önümüzdeki sürece hazırlanıyoruz.
YABANCI YATIRIMCI ÇEKME SÜRECİ
Bunların hepsini finanse edilebilir, uluslararası finansman sağlanabilir modellerde, iş modellerinde sunmayı hedefliyoruz. Bunlar için gerekli hem hukuki altyapıyı, hem finansal altyapıyı, hem de teknik altyapı hazırlamak istiyoruz. Dolayısıyla yeni dönemle alakalı temel hedefimiz; enerjide yeni bir yatırım ve reform sürecini başlatmak ve uygulamak. Çünkü şunu söylemek isterim, 21 yıldır AK Parti döneminde, Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde enerjide çok büyük bir dönüşüm oldu. Tamamen devletin kontrolünde ve yatırımında devam eden bir enerji sektörümüz vardı ve 30 bin megavatlık bir kurulu gücümüz vardı. Bugün, Türkiye’nin geldiği nokta 105 bin megavat kurulu güç, yani 2,5-3 tane Türkiye yapmışız bu dönemde. Bu yatırımın tamamını özel sektör yaptı. Özel sektör, Türkiye’deki siyasi, ekonomik istikrara, ülkenin geleceğine olan inancından dolayı bu yatırımları yaptı. Yaklaşık 100 milyar dolar sadece bu alana yatırım yapıldı. Zira bu politikalar sayesinde ve bu dönüşüm sayesinde Türkiye AK Parti döneminde ulaştırmada, sağlıkta, eğitimde, diğer alanlarda kaynaklarını sosyal politikalara tahsis etme imkânı buldu. 15 Temmuz seneyi devriyesi de yaklaşıyor, o dönemden alın, yaşayabileceğimiz her şeyi yaşadık, Allah beterinden saklasın. Kovid döneminde maskelerle oturuyorduk, 2 sene böyle anormal, hiçbirimizin hayatında olmayan bir şeyi yaşadık. Döndük, dünyada inanılmaz bir tedarik zinciri problemi süreci yaşandı. Çin’den ekipman tedarikinde bir sürü sıkıntılar oldu, fiyatlar anormal noktalara gitti hem lojistik hem emtia fiyatları inanılmaz yerlere gitti. Enerji fiyatları çok yükseldi. Rusya-Ukrayna Savaşından önce enerji fiyatları yukarı gitti, ondan sonra savaş oldu. Sadece Türkiye’de değil dünyada çok ciddi bir finansal sıkılaşma döneminden geçiyoruz, enflasyonist bir ortam var. Bir de 6 Şubat depremi yaşadık. Böyle bir ortamda bu 5 yıl ve ondan sonrası için de biz tekrar enerjide özellikle yatırımlarla alakalı portföyü çeşitlendirme, daha güçlü kılarak yabancı yatırımı buraya çekmeyle alakalı bir sürecin içerisine giriyoruz. Ortaklarımıza, ilgi gösterecek gruplara, dünyadaki herkese açık. Körfez ülkeleri, Batıdan şirketler -ki Türkiye’de şu anda yatırım yapan Avrupalı şirketler de farklı ülkelerden şirketler de var- hepsine bu alanlar açık.
HER YIL 1.500 MEGAVAT RÜZGAR PROJESİ HEDEFİMİZ VAR
Böyle bir süreçte Türkiye’de biz nereye odaklanıyoruz diye sorarsanız ve bu proje seti esas itibarıyla nerelerde oluşuyor derseniz, aslında temel 5-6 tane alanımız var. Bunlar başta saydığım genel konulara da hitap ediyor. Bir tanesi, Türkiye’nin muazzam bir yenilenebilir kaynağı, potansiyeli var, dolayısıyla biz yenilenebiliri fevkalade önemsiyoruz. Yenilenebilir öyle bir alan ki başta saydığım talep artışını karşılamak için faydası var, dışa bağımlılığı azaltmak için faydası var, Türkiye’nin iklim değişikliğiyle alakalı hedefleri için, emisyonları azaltmak için faydası var. Yani her şeye hitap eden böyle bir çözüm, dolayısıyla onu çok önemsiyoruz. Yenilenebilirde onshore’da-offshore’da, yani karada ve denizdeki rüzgârı devreye almak istiyoruz. Önümüzdeki süreçte her yıl yaklaşık 1.500 megavat rüzgâr projesi yapma hedefimiz var. 2035’e kadar 5000 megavatlık offshore’da, yani denizde rüzgâr projemiz var. Marmara Denizinde, Kıyıköy’de, Karadeniz civarında ciddi bir potansiyel gözüküyor. Dolayısıyla offshore ve onshore rüzgârda, karada ve denizdeki rüzgâr kapasitemizi devreye almak istiyoruz. Bu 1.500 megavat, önümüzdeki 12 yılda yaklaşık 18 bin megavat ilave güç artışı ile Türkiye rüzgârda 30 bin MW kurulu güce ulaşacak. Güneşte biraz daha iddialı hedeflerimiz var. Yıllık en az 3 bin-3 bin 500 megavatlık yeni kurulu gücü devreye almamız gerekiyor, yani 2035 yılına kadar yaklaşık 40 bin megavatlık ilave hedef koyduk. Bunları yaparken istiyoruz ki yerli ve yabancı yatırımcılar Türkiye’de pazarı görsünler. Sadece Türkiye’nin kendi iç ihtiyaçları bile aslında burada yatırım yapılmayı sağlayacak ölçekte. Türkiye’den de farklı coğrafyalara ihracat imkânları söz konusu olabilir. Dolayısıyla Türkiye’de enerji sanayisindeki yatırımları da arttırmak ve önceliklendirmek istiyoruz.
ENERJİ VERİMLİLİĞİNDE SEFERBERLİK
Enerjimizi birkaç açıdan verimli kullanmamız lazım. Birinci öncelik eğer Türkiye’nin ciddi bir şekilde küresel ısınmayla alakalı süreçte katkı koymasını hedefliyorsak emisyonlarımızı düşürmemiz lazım. Emisyon düşürmenin de en temeli enerjiyi verimli kullanmak, gerek üretimde, gerek tüketimde, meskenlerde, sanayide ve diğer alanlarda. Onun için kamuoyunda bu farkındalığı arttırmamız gerekiyor. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde bu anlamda düzenleyeceğimiz seferberlik yaklaşımıyla, sizlerin de katkı ve destekleriyle ülkede bunu ilerletebiliriz. Bu bizim bütün hedeflerimize yine yenilenebilirde olduğu gibi hitap eden bir alan. 2024’le 2030 yıllarını kapsayacak -bu yılın sonunda muhtemelen bunu açıklayacağız- ulusal enerji verimliliğimizin ikinci fazı ile alakalı bir çalışma içerisindeyiz şu anda. Burada seferberlik ifadesini kullanmaktaki gayem şu: Bu topyekûn olması gereken bir şey, yani bütün paydaşlarımızı, eğitim camiasını, medyamızı, sanayicimizi, STK’larımızı, herkesi işin içerisine katmamız gerekiyor.
TRAKYA’DA MUTLAKA NÜKLEER SANTRALE SAHİP OLMALIYIZ
Nükleer, biraz önce ifade ettiğimiz düşük karbonlu ekonomiler için dünyanın en çok ihtiyaç duyacağı alanlardan. Akkuyu’da şu anda muazzam bir çalışma devam ediyor. Dünyanın en büyük nükleer şantiyesi, 4 tane reaktör aynı anda yükseliyor. Seneye elektrik üretmeye başlayacağız. İkincisini-üçüncüsünü yapmayla alakalı da önemli çalışmalarımız var. Rusya’yla yaşanan kriz konusunda şunu söyleyeyim: Biz enerji diplomasisini geçmiş dönemde yoğun bir şekilde kullandık, bundan sonraki süreçte de enerji diplomasisi bu Bakanlığın temel gündem maddelerinden. Nükleerdeki hikâye devam ediyor, ikinci santral veya lokasyon diyelim, Sinop olacak. Ama bir o kadar önemli olan bizim Trakya’da mutlaka bir nükleer santrale sahip olmamız lazım. Bu arada Akkuyu’da olduğu gibi veya Sinop, Trakya’da planlanan santraller gibi konvansiyonel, büyük çaplı nükleer santrallerin dışında İngiltere ve Amerika’yla küçük modüler reaktör denilen ve Türkiye’de de üretimin daha yerlileşme imkânı olduğu yeni bir teknolojiyi yakinen çalışıyoruz. Aslında 2019’dan beri çalışıyoruz ama bu dönem biraz daha yoğun bir şekilde devreye girebilecek bir şey olacak. Türkiye, 2050’lere geldiğinde 20 bin megavatın üzerinde nükleer kurulu güce sahip olacak. Yani neredeyse 4 tane Akkuyu büyüklüğünde. Bunların bir kısmı dediğim gibi büyük ölçekli santraller olabilir ama bir kısmı özellikle sanayimizin enerjideki dönüşümü için çok önemli olan küçük modüler reaktörler. 2030’lara doğru bu teknoloji hem Türkiye’de üretimi hem de Türkiye’de kurulumuyla alakalı çok yoğun bir şekilde olacak diye planlamamız, düşüncemiz var. Dolayısıyla nükleerde sadece Rusya’yla, Güney Kore’yle, Çin’le görüştüğümüz büyük santrallerin ötesinde böyle bir alan da açıkçası bizim için önem arz ediyor.
İKİNCİ VE ÜÇÜNCÜ SANTRELLER İÇİN 3 ÜLKE İLE GÖRÜŞÜYORUZ
Bu arada, hem ikinci santral hem Trakya’yla alakalı şunu da söyleyelim: Rusya, Güney Kore ve Çin’le görüşmelerimiz şu anda devam ediyor. Elbette ki hükümetler arası anlaşma, Meclis’e giden anlaşmalar, dolayısıyla oraya gidip oradan da onaylanan şeyleri daha sonra izin süreçleri ve inşaatları inşallah başlayacak. Fransa’yla Akkuyu’da çalışıyoruz, Fransa’dan üçüncü taraf bağımsız denetimle alakalı çok ciddi destek alıyoruz. Akkuyu Ruslara bırakıldı gibi eleştiriler var. Orada birçok farklı paydaş var, farklı bağımsız denetim kuruluşları var, dolayısıyla nükleer kendi başına bırakılmış bir alan asla değil. Biliyorsunuz yakıt sahaya geldi, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun Başkanı Grossi geldi bize katıldı o törende. Biraz önce saydığım ülkelerle şu anda devam eden bir süreç var ama yarın Fransa’yla da bir şey gelişebilir, çünkü Fransa da nükleerde çok önemli bir ülke.
PETROLDE 2024 HEDEFİ 200 BİN VARİL
Dışa bağımlılığı azaltma noktasında petrol-doğal gaz tarafı bizim için çok büyük önem arz ediyor. Türkiye’de günlük yaklaşık 1 milyon varil ham petrol tüketiyoruz. Bu ham petrolün şu ana kadar yaklaşık yüzde 8’ini kendi imkânlarımızla karşılıyoruz, yani Türkiye Petrolleri önemli bir kısmını üretiyor, ama yerli-yabancı küçük üreticilerimiz de var. Gabar’daki keşifle bu rakamı bu sene inşallah 100 bin varil gün üretime çıkaracağız. Hedef, 2024 sonunda bu rakamı 200 bin varile çıkarmak. Yani Gabar’da Şehit Esma Çevik sahası ve Şehit Aybüke Yalçın sahasından 100 bin varile yakın ilave üretim gelmesi söz konusu. Dolayısıyla bunlarla beraber 200 bin varil, Türkiye’nin ihtiyacının yüzde 20’sini kendi kendine karşılaması anlamına gelir.
ENERJİDE DIŞA BAĞIMLILIK KADER DEĞİL
Petrol-doğalgazda temel stratejimiz Milli Enerji ve Maden Politikası ile 2016’da bir değişikliğe uğradı. Türkiye Petrolleri 1954’te kurulmuş, aslında çok eski, çok köklü bir kurumumuz. Fakat o günkü bakışla Türkiye’nin altında petrol yok, olsa da atık petrol gibi vs. anlayışıyla aslında ciddi anlamda arama yapılmıyordu. Amerika’da 1 senede yapılan sondajı biz 50 senede yapıyoruz. Bu aslında siz yeraltında ne var-ne yok bakmıyorsunuz demek. İşte o günkü imkânlar ve bakış açısı sonucu öğrenilmiş çaresizlik ile enerjide dışa bağımlılık adeta bir kader gibi algılandı. Bizim temelde bugünkü yaklaşımımız şudur: coğrafya evet kader, ama enerjide dışa bağımlılık kader değildir. Bunu söylerken retorikten ibaret söylemiyorum. 2016’dan sonra dünya ölçeğinde bir filo oluşturduk ve 4 tane derin deniz sondaj gemimiz var. Bu aslında temel stratejinin bir parçasıydı. Akdeniz'de arama yapacaksınız, eğer sizin kendi geminiz yoksa sondaj yapma şansınız yok, sebeplerini biliyorsunuz. Gabar mesela çok gidilen, petrol aranmış bir yer değildi. Bölge terör ortamından kurtulduktan sonra zenginlikleri ortaya çıkarmak için bir alan da açılıyor. Biz o stratejinin içerisinde gidilmeyen alanlara ulaşma hedefiyle ilerliyoruz.
Şırnak çok önemli bir yer. Çünkü Şırnak, aslında dünya petrolünün geçiş güzergâhlarından bir tanesi. Kuzey Irak’tan veya Kerkük’ten, Irak’tan gelen petrol Şırnak’tan geçiyor ve Ceyhan’a kadar gelip oradan dünya piyasalarına gidiyor. Yani önemli bir petrol geçiş güzergâhıydı. Şimdi yine inşallah önemli bir petrol üretim yeri olacak. Petrol, son derece kaliteli onu söyleyeyim.
KATO İÇİN BİRKAÇ HAFTAYA İHTİYACIMIZ VAR
Petrol ve doğal gaz aramacılığı, özellikle offshore deniz aramacılık işi son derece sofistike ve zor bir operasyondur. Dünyada çok büyük petrol, doğal gaz şirketleri var. Bunların standardı neyse o standartta yapıyoruz. Aramada, üretimde ve bir şeyleri anons ederken de, yani dünyaya duyururken de o yaklaşımda devam ediyoruz. Çünkü bu alanlara ilgi gösteren yabancı yatırımcılar var, yani biz aaa burada petrol var diyemeyiz. Kato’da şu anda çalışma devam ediyor. Muhtemelen birkaç haftaya daha ihtiyacımız var.
GABAR DÜNYA ÖLÇEĞİNDE BİR KEŞİF
Sondaj tesadüfü yapılan bir şey değil. Bölgenin genel durumuyla alakalı analizden ciddi bir çalışmanın sonucu hassas bir nokta kazıyorsunuz. Karadeniz’de de öyle, devasa bir deniz ve bir noktayı kazıyorsunuz, ama bu çok özel çalışılarak belirleniyor. Fakat illaki oradan bir şey çıkacak değil. Ama biz oradan çok ümitle bir şey kazıyoruz. Gabar, biraz daha kuzeye doğru giden bölge, ondan sonra Hakkâri’ye doğru giden bölgelerde biz yeni arama kuyuları kazacağız bu sene ve bunların hepsini ümitle kazıyoruz. Beklentilerimiz bu anlamda yüksek. Bizim mutlaka petroldeki dışa bağımlılığı düşürmemiz lazım. Gabar, dünya ölçeğinde çok büyük bir keşiftir. Fakat rakamı sizinle paylaştım, günün sonunda bizim yüzde 20 ihtiyacımızı karşılayacak, yani geride koca bir %80 var. Bu hikâyeyi dönüştürmek için bizim başka bir şeye ihtiyacımız var, o da şu: Biz tıpkı Azerbaycan’da olduğu gibi Irak’ta, Libya’da, Afrika’da petrolle ilgili zengin coğrafyalarda Türkiye Petrolleri’ni ve Türk şirketlerini, belki özel şirketlerimizi işin içerisine katmak suretiyle süreci geliştirmek istiyoruz.
MADEN ÖNCELİKLİ KONULARIM ARASINDA
Maden tarafı nedense geride kalıyor, aslında her şey sonuçta o kaynaktan besleniyor. Hem bir anlamda petrol ve doğal gaz da yeraltı kaynağı. Dolayısıyla yeni dönemde maden alanına ciddi bir ehemmiyet vermek istiyoruz, orada biraz daha ilerlememiz gerektiğini düşünüyoruz. Madende artık Türkiye’nin net ihracatçı konuma gelmesi hedefimiz var. Hep cari açıkta doğal gaz, petrol, kömürden bahsediyoruz ama maden tarafının da büyük bir potansiyel olduğunu biliyoruz. Nadir toprak elementleri, diğer metalik madenler, çinko, bakır, altın…Enerji Bakanlığı biraz talihsiz bir bakanlık. Genelde elektrik kesintisi, zamlar, maden kazası gibi negatif gündemlerle anılıyoruz. Artık gündemde müjdeler, yeni keşifler, yeni projeler var. Bunlar tabii ki ülkemiz adına pozitif gündem olabilecek şeyler, insanları ümitvar edecek şeyler. Maden tarafında açıkçası güvenli madenciliğe verebileceğimiz en büyük ehemmiyeti vererek çalışmak istiyorum. Madenlerimiz ve yeraltı kaynaklarımızı mutlaka çevreyle uyumlu kullanmamız lazım. Yerin altındaki kaynağı çıkarmazsanız ekonomiye, istihdama, bölgeye hiçbir katkısı olmaz. Madenlerde iş sağlığı ve güvenliği önceleyerek yatırımları kolaylaştıracak, izin süreçlerini iyileştirecek düzenlemeler madenlerin ekonomiye katkısını artıracaktır. Madenin ekonomiye katkısı daha fazla olabilir, olacaktır. Madenlerin çıkarıldığı yerde ekonominin de büyümesi, istihdama katkısı, çok önem arz ediyor. Onun için yeni dönem benim öncelikli konularımdan bir tanesi yer altı kaynaklarımız olacak. Madencilik faaliyetlerini iyileştirecek çalışmaların içerisinde olacağız. Ciddi bir potansiyel var.
KÖRFEZ ÜLKELERİYLE ENERJİDE İŞ BİRLİĞİ
Birleşik Arap Emirlikleri’ne gideceğiz inşallah. Enerji gündemin en önemli maddelerinden bir tanesi olacak. Bizim bir proje setimiz var, içerisinde nükleerin, rüzgârın, güneşin, altyapı projelerinin olduğu bir set. Bunların bir kısmını onlarla paylaştık. Bir kısmını biraz daha olgunlaştıkça yine onlarla ve başka potansiyel yatırımcılarla, uluslararası finansal kuruluşlarla paylaşmayı düşünüyoruz. Dolayısıyla enerji yatırımları gündemimizde, yenilenebilir var, onların içerisinde doğal gaz projeleri var, birtakım altyapı, elektrik ve doğal gaz altyapı projeleri var. Dolayısıyla o seyahatteki Katar ve Suudi Arabistan’da da benzer şeyleri konuşuyoruz. Birleşik Arap Emirlikleri’yle son 2-3 haftadır inanılmaz yoğun çalışıyoruz. İmzalayacağımız anlaşmalar var. Biz onlarla enerjideki ilişkimizi stratejik ortaklık düzeyinde görüyoruz. Bu çerçevede bir şey imzalamayı planlıyoruz. Ama proje bazlı konuştuğumuzda bazı projeler daha ileride, daha olgunlaşmış durumda. Bazılarının biraz daha zamana ihtiyacı var. Çünkü bunların yapılış tarzında hükümetler arası anlaşma modeli var. Yani hukuki bir metin var ortada ve bu metinin müzakeresi, ticari şartları ve nihayetinde de Meclis’e gidecek. Dolayısıyla onların biraz daha zamana ihtiyacı olabilir.
DOĞAL GAZ MERKEZİ
Rusya’yla çok uzun yıllardan beri enerji ilişkimiz var. Rusya, Türkiye’ye her zaman önemli bir tedarikçi olmuştur. Kriz dönemlerinde dahi güvenilir tedarikçi rolünü yerine getirmiştir. Gazda herhangi bir tedarik sıkıntısı yaşamadık. Fiyatla ilgili zaman zaman farklı düşündüğümüz şeyler olmuştur ama onun dışında arz güvenliği noktasında önemli bir tedarikçi olmuştur. Bu anlamda Türkiye’nin arz güvenliği açısından mevcut ülkelerle olan ilişkilerimizi devam ettirmeye ve mevcut ülkelerle olan ilişkilerimizi daha da artırmayı hedefliyoruz. Yani Rusya bize gaz tedariki yapıyor. Azerbaycan öyle, İran öyle, dolayısıyla bunlar devam ediyor. Ama biz çok önemli bir altyapı yatırımını, önemli bir LNG, altyapısını kurduk. Türkiye pazarının belki yüzde 10’u Amerikalı LNG şirketleriyle sağlanıyor. Dolayısıyla farklı alternatifler de var. Bunu da geliştirmek istiyoruz.
2016-17 döneminde İsrail’le bir müzakere süreci yürüttük. Yeni dönemde bu süreçler yeniden başlayabilir. Dolayısıyla İsrail Başkanının Türkiye’ye ziyareti gündemde. Enerjide biz iş birliğini sadece doğal gazla sınırlandırmak istemiyoruz. Farklı alanlarda da enerjide iş birliği olabilir ama gaz bu işin bir anlamda amiral gemisi olabilecek bir konu. Daha uzun dönemli bir iş ilişkisi geliştirme anlamına geliyor. Dolayısıyla bununla ilgili teknik çalışmalarımızı zaten 2016-17 döneminde yapmıştık. Dolayısıyla o tarafta da faaliyetler devam ediyor. Irak keza alternatif gaz kaynağı olarak Türkiye için önemli. Türkiye kendi içerisinde gazı bollaştırırken, aslında Avrupa’nın arz güvenliği için de önemli bir rol oynuyor. Özellikle Rusya-Ukrayna savaşından sonra şimdi Avrupa’da herkes gaz telaşında. Alternatif ne yapabiliriz telaşında. Biz bu anlamda Türkiye’deki altyapının Avrupa’nın arz güvenliği için kullanılması noktasında da destek oluyoruz, olmaya devam edeceğiz. TANAP, TAP boru hatları var. Bulgaristan’la yaptığımız uzun dönemli bir LNG anlaşması var. Biz hep şunu söylüyoruz: Bu bölgede yaşanan birtakım siyasi çalkantılar ve çatışma alanlarında enerji aslında bunların çözümü için katkı sağlayabilecek alanlardan bir tanesi…
ORDU VE RİZE AÇIKLARINDA YENİ KEŞİF ARAYIŞI
Gabar petrolü çok kaliteli bir petrol. 41 API. Sınırın öbür tarafında çıkan petrole benziyor açıkçası, hatta biraz daha kaliteli. Denizlerde de yeni aramalarımız var. Karadeniz’de Ordu, Rize açıkları…Birinde petrol, diğerinde doğal gaz hedefli.
KARADENİZ GAZINDA SON DURUM
Karadeniz gazının boru bağlantısı yapıldı. 2020 Ağustos’unda gaz keşfi yapıldı. Gazın 20 Nisan’da yakılmasına kadar geçen süre ise 3 gibi kısa bir süre. Bu dünya petrol sektöründe çok rastlanır bir durum değil. Zira 2100 metre su derinliği, deniz tabanından sonra yaklaşık belli yerlerde 1500, belli yerlerde 2000, belli yerlerde 2500 metre derinliğe ulaştığımız bir yerden oradaki doğal gazı yukarı çıkarıyorsunuz. Sonra 170 kilometre boru hattı ile karaya taşıyorsunuz. Muazzam sofistike bir iş. Bazıları seçim yatırımı falan dedi. Ama benim cephemden şöyle gözüküyor. Ben ithal ettiğim herhangi 1 metreküplük gazı ikame etmeye bakıyorum. Benim için oradan gelecek 1 milyar metreküp gaz bile dışarı ödediğim paranın ödenmemesi demek. Genel anlamda arz güvenliğimiz için önemli. Dolayısıyla bu çalışma bizim arz güvenliğimiz açısından önemliydi. 2021 yılında gemide yaktık gazı ve gaz 20 Nisan’da karaya geldi ve karada yandı. BOTAŞ hattına bağlantısı yapıldı, tamamlandı ama üretimin belli bir rejime girmesi, ki bizim hedefimiz günlük 10 milyon metreküp gaz üretmek, bu yılda yaklaşık 3,5 milyar metreküp demek. O da aşağı yukarı hane halkında 25 metreküp mutfakta ve sıcak suda kullanılan gaz miktarı oluyor. Hane halkımızın, 19 milyon doğal gaz abonesinin konutlarında sıcak su ve mutfakta kullandığı gazı biz bir senede üretmeyi hedefliyoruz Karadeniz’deki gazdan. 10 milyon metreküp birinci faz. İkinci fazda 40 milyon metreküpe çıkmasını hedefliyoruz. Ama ilk fazdaki 10 milyon metreküpe de bir günde çıkma şansımız yok. Onun hemen üretim rejimine girmesini de beklemek doğru değil.
YENİKÖY KEMERKÖY SANTRALİ
Yeniköy Kemerköy’ün üretimine mutlak surette ihtiyacımız var. Süreçler, mahkeme süreçleri dahil olumlu anlamda sonuçlanmış durumda. Dolayısıyla en kısa sürede, Orman Bakanlığımızın da bu minvalde düşündüğünü biliyorum. Doğru bir iletişim yapmak lazım, açık, şeffaf. Türkiye’nin üretiminin neredeyse yüzde 2,5-3’ünü karşılayan santraller bunlar. Bu haber 703 kere okunmuştur.
|
|