Haber Ekonomi


Köşe Yazar Ve Yazıları > CENK PALA Başlıkları

UKRAYNA KRİZİ VE DOĞAL GAZDA TÜRKİYE’NİN ARTAN ÖNEMİ: “ENERJİK” PARADİGMA DEĞİŞİKLİKLERİ

Güncelleme :27.11.2014

Ukrayna-Rusya krizi Avrupa Birliği’ne bir kere daha yeni gaz kaynağına olan ihtiyacı hatırlatmıştır. O yüzden gerek Türkiye-Gürcistan sınırından başlayıp Türkiye-Yunanistan sınırında son bulacak TANAP boru hattı gerekse Azeri gazını TANAP’tan alıp İtalya ve Güneydoğu Avrupa ve Batı Balkanlar’a ulaştıracak TAP Projesi, Avrupa Birliği ve hatta uzun süredir bölgeye ilgisini kaybetmiş görünen ABD açısından çok daha önemli hale gelmiştir.

Bugün, Azerbaycan’dan Türkiye (6 bcm) ve Avrupa’ya (10 bcm) taşınacak gaz miktarı 16 milyar metreküp (bcm) olarak planlanmaktadır. Bu miktarın tek başına Azerbaycan tarafından 50-100 milyar metreküpe çıkarılması mümkün değildir. Ama önemli olan; Rus gazı müptelası AB’ye yönelik yeni bir gaz koridorunun açılması ve özellikle Rusların hakim olduğu bölgelere Türkiye üzerinden gaz götürülmesidir. Şu anda, mevcut üretim olanaklarıyla tek gerçekçi kaynak Azerbaycan gibi gözüküyor. Türkiye, dünya ispatlanmış doğal gaz rezervlerinin (Rusya dahil) yüzde 70’inden fazlasına komşu konumda. Azerbaycan'ın  yanında Türkmenistan da var ama Hazar’ın statüsü nedeniyle, İran ve Rus muhalefeti güdümünde, iki ülke arasında ne yazık ki boru hattı döşenemiyor. Batı ile sorunlu İran’ın 33 trilyon metreküp’lük (tcm) gaz rezervi de jeopolitik engeller nedeniyle orada öylece paraya dönüştürülmeyi bekliyor. Katar’ın da İran kadar rezervi var, o da yeni müşterilere ulaşmayı umut ediyor.

Belki daha da önemlisi hemen yanı başımızda, sadece 200 km’lik boru hattı mesafesinde Kuzey Irak gaz kaynakları bulunuyor. Irak’ın güneyindeki önemli gaz potansiyelini de unutmayalım. Irak denilince ispatlanmış ve muhtemel yaklaşık 13 tcm gazdan sözediyoruz. Sonuçta, her zaman ekonominin kuralı işleyecek, nehir yatağını bulacak ve Irak gazı Türkiye üzerinden AB’ye akacaktır. Bunun önünü kesemezler. 

Her şeyden önce, dünyamız, Fukuşima etkisiyle nükleer santral konusunda yeniden bir buzul çağına girmiştir. Bu, tek başına bile doğal gazın önemini arttıran bir faktördür. Doğal gaz 2015’den itibaren belirgin bir şekilde altın çağına adım atmış olacak. Doğal gaza, özellikle elektrik üretiminde paradigma değiştiren yeni kaynaklar devreye girene kadar kullanılacak ‘geçiş yakıtı’ olarak bakılsa da, 21. yüzyıl doğal gaz yüzyılı olarak enerji ve ekonomi tarihine geçecektir.

21. Yüzyıl: Doğal Gazın Altın Çağı

 

Uluslararası Enerji Ajansı (IEA), 2035 yılında, yakıt ikamesi nedeniyle petrol ve kömürün global enerji tüketimi içindeki toplam payının, %15 oranında azalarak, %42’ye gerileyeceğini öngörmektedir.  Bu süreçte payı ve önemi artacak asıl kaynak “doğal gaz”dır.

 

IEA, küresel talebin ciddi anlamda artacağı tek yakıt olarak doğal gaza işaret etmektedir. Doğal gaz, 2020 civarında dünya enerji tüketimindeki paylar açısından kömürü geçecek ve kaynak sıralamasında petrolün ardından ikinciliğe yerleşecektir. Günümüzde 3.5 trilyon metreküp (tcm) civarında seyreden dünya yıllık doğal gaz tüketimi, 2035 yılında 5 tcm’e çıkacaktır.

 

IEA, 21. yüzyılı “Gazın Altın Çağı” olarak adlandırmaktadır. Fukuşima sonrasında nükleer enerjide yaşanan durgunluk, kömürün elektrik tüketimindeki payını sınırlamaya çalışan Kyoto önlemleri ve ayrıca artan elektrik tüketiminin dayandırılacağı büyüklükte ve nispeten daha temiz başkaca herhangi bir enerji kaynağı bulunmaması nedeniyle, doğal gaz bu yüzyılın yıldızı olacaktır. Demek ki, gözle görülebilir bir gelecekte nükleer füzyonda, hidrojende ve diğer yeni enerji türlerinde umut vaadeden bir teknik ilerleme yaşanana kadar, geçiş yakıtı olarak özellikle doğal gaz kullanacağız.

 

IEA tahminlerine göre, önümüzdeki 30 sene boyunca dünya genelinde petrol talebi de artmaya devam edecek; 2012 yılında yaklaşık 89 milyon varil/gün olan küresel petrol tüketimi 2035’de 100 milyon varil/gün’e yaklaşacaktır. Tek başına Çin, dünyadaki toplam net petrol tüketim artışının yarısından sorumludur. Petrolün önemi bir gecede azalmayacak, mutlak pay anlamında gerileme olsa da, özellikle ulaştırma sektöründeki tartışılmaz üstünlüğü nedeniyle ekonomilerin enerji ithalat faturalarını kabartmaya devam edecektir. Petrolün ulaştırma sektöründeki egemenliğine son verecek ucuz bir kaynağı ekonomiye kazandıracak bir teknik ilerleme olmadığı müddetçe dünya petrol talebindeki artışın yaklaşık yarısı ulaştırma sektöründen kaynaklanacaktır. Dünyanın gelişmiş 40 ekonomisinde ulaştırma sektörünün genel enerji tüketimindeki payının %17 ila %20 arasında seyrettiği not edilecek olursa, enerji ithalat faturaları ve cari işlemler dengesindeki baskıların ana kaynağı da ortaya çıkarılmış olur.

Bu yüzyılda, elektrik üretimi ile sanayi ve konutların enerji yükünü doğal gaz kaldıracak gibi görünüyor. Özellikle elektrikte sadece tek kaynağa güvenmek mümkün değildir. Burada hangi kaynakların elektrik üretiminde kullanılacağını belirleyecek olan, alternatif kaynakların üretim maliyetidir. Bu nedenledir ki, daha önce ekonomik olmayan sahalar teknolojide yaşanan gelişmeler sayesinde karlı alanlar haline gelmiştir. Son dönemin meşhur Akdeniz gazını da bu çerçevede ele almak lazımdır. İsrail’in Leviathan sahasında keşfettiği gazın bir gün öyle ya da böyle Türkiye’ye, Türkiye üzerinden Avrupa’ya gittiğini göreceğiz.

Yine de kısa mesafe ve ölçek ekonomisi dinamikleri gereği öncelikle Irak gazının Türkiye’ye geleceği öngörülmektedir. Bugün, 70’e yakın şirket Kürt Bölgesi’nde çalışmaktadır. Mutlaka Bağdat Hükümeti ile bir anlaşma sağlanması gerekmektedir. Aksi takdirde, doğal gaz ve petrol, ülke refahına değil Irak’ın bölünmesine hizmet edecektir. Takip ettiğimiz kadarıyla, Irak’ta sadece petrolle ilgili olsa da bir anlaşma zemini bulunmuş durumdadır. Ancak, bu anlaşmanın yansımaları nasıl olur, Irak’ta seçimlerden sonra kurulan hükümet yeni bir politika mı izler, Kürt Bölgesi kendi anlaşmalarını mı imzalar bunlar henüz belirsizliğini korumaktadır. Tek gerçek, 3 tcm’i kanıtlanmış ve 10 tcm’i muhtemel, toplam 13 tcm düzeyindeki devasa ve düşük üretim maliyetli gaz rezervinin Mezopotamya toprakları altında yatıyor olması.

İsrail’den gelecek gaz, daha sonraki keşifler ve Kıbrıs’tan yapılması muhtemel eklemelerle, 10 bcm’i geçebilir. Kıbrıs meselesinin çözümünde doğal gazın oynayacağı rol yadsınamaz. Birleşmiş Milletler’in başlattığı yeni Kıbrıs görüşmeleri kısa bir sürede (1-1,5 yıl) sonuçlandırılırsa, Kıbrıs’ın tek ülke olarak birleşmesi durumunda, adadan çıkacak gazın öncelikle Türkiye’ye taşınması sözkonusu olabilecek. Kuşkusuz, Kıbrıs sadece bir gaz olayına indirgenemez ancak Türkiye’nin de gazı kullanarak pazarlıklarda KKTC’yi güçlendirecek hamleler yapması beklenmelidir. Türkiye’yi seçenek olmaktan çıkaran tüm projeler (Güney Kıbrıs’ta LNG, Mısır’dan LNG, Hizbullah kampına bir roket mesafesinde İsrail’de kurulacak LNG, tüm Akdeniz’i geçecek çılgın deniz boru hattı) hem mantıksızdır hem de ekonomik değildir.

İsrail veya Kıbrıs gazını 1.800 kilometre’lik bir boru hattıyla, önce Girit ve Rodos’ta soluklandırarak ardından ülkenin sadece kuzeyinde 87 km boru hattı olan Yunanistan’ın güneyine (Mora) çıkarmak çok zor ve anlamsız bir projedir.

Alternatif gaz kaynaklarına ulaşım ve bunun AB pazarlarına taşınması işi Güney Koridoru ile başlayacaktır. Azerbaycan, 25-30 bcm düzeyinde gaz ihracatına göre planlarına yapmaktadır.  Takiben Irak gazı gelebilir. Irak için ilk etapta 20 bcm’lik gaz ihracat potansiyelinden bahsediliyor. Sadece Irak gazının 50 bcm’i aşma potansiyeli vardır. Gerçekçi ama bugüne kadar basınımızda hiç tartışılmayan bir de Batı Karadeniz gaz rezervleri bulunuyor. Özellikle Romanya açıklarında Exxon ve OMV’nin yürüttüğü çalışmalardan 6 ila 10 bcm civarında gaz geleceği tahmin edilmektedir. Karadeniz’in bize ait bölümünde yapılan sondajlardan henüz doyurucu bir netice duyurulmasa da biz ümidimizi korumaya devam ediyoruz.

Özetle; Türkiye geçişli boru hatları önce Azeri gazı taşıyarak işe başlar, arkasından 2017-2018 dolayında 3-5 bcm Irak gazı bu resme eklenir gibi görünmektedir. İsrail gazının 2019’dan önce ihraç edilebileceği düşünülmüyor. 2020’ye geldiğimizde, Türkiye’ye ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya giden Azeri, Irak ve İsrail gaz kokteyli en gerçekçi alternatifmiş gibi duruyor. Çok büyük bir ihtimalle bunlara Karadeniz off-shore’undaki rezervler de eklenecektir. O nasıl kullanılır, Türkiye’ye mi gelir, yoksa AB’ye mi gider bunu da fiyat ve talep belirleyecektir. Sonuçta, eğer politik ve jeopolitik türbülanslar yaşanmazsa, 2020’lerden sonra toplamda 60 bcm düzeyinde gazın hem Türkiye’ye hem de Türkiye üzerinden Avrupa’ya gideceğini öngörebiliriz.

Hemen ekleyelim ki, AB’nin doğal gaz ithalatına bağımlılık oranı, bugünkü %50’ler seviyesinden önce %70’e (2020) ve ardından %85’e (2030) yükselecektir. İşte, Rusya’yı köklü bir paradigma değişikliğine zorlayacak temel saik AB’nin iştah kabartan doğal gaz bağımlılığıdır.

Gaz fiyatları ne düzeyde seyredecek?

Akıllara ilk gelen soru, bu toz bulutu     içinde gaz fiyatlarının ne düzeyde seyredebileceğidir. Burada önemli olan gaz kontratlarında yapısal bir değişim yaşanıp yaşanmayacağıdır, çünkü gaz fiyat formülleri hala petrole endekslidir. Bu nedenle doğal gaz fiyatları, petrol fiyatlarına bağlı olarak yüksek seyrediyor. Uluslararası Enerji Ajansı, “2030-2035’te petrol fiyatının 100 dolar civarında olacağını öngörüyoruz” şeklinde bir değerlendirme yapmaktadır. Bunu dayanak noktası yaparsak, doğal gaz fiyatlarında da petrole bağlı bir istikrar yakalanacakmış gibi düşünülebilir. Ancak, burada belirleyici parametre, Avrupa’daki likit hub’larda oluşan fiyatların, uluslararası fiyatlara ne kadar yansıyacağıdır. Güney Koridoru’ndan AB’ye taşınacak Hazar ve Orta Doğu gaz kaynaklarına ilaveten, ABD’deki yeni moda şeyl (kaya) gazının yüksek miktarlarda Rusya’nın ana pazarı olan Avrupa’ya daha ucuza gelmesi durumunda, Rusya’nın sadece gaz tekeli değil, Türkiye sayesinde güzergah tekeli de kırılmış olacaktır.

Şeyl gaz konusunda ABD ve Kanada gibi üretici ülkelerin gaz ihracatına yönelik tavrı belirleyici olacaktır. AB’nin 1/3’i ve Asya’nın 1/6’i fiyatla gaz kullanan ABD şirketlerinin bu gazın ne kadarının ihraç edilmesine izin vereceği hususu henüz belirsizdir. Dahası, Katar da çok yakında müşterisiz kalacaktır ve nihayetinde mutlaka fiyatı düşürecektir. Sonuçta bu fiyatlar indiğinde, Rusya’nın fiyat tekeli de kırılmış olacaktır. Bütün mesele budur esasen.

Gazprom’un 2021 yılında Avrupa’daki büyük tüketicilerle gaz sözleşmeleri bitiyor. Gazprom ve Rusya, mümkünse 2021’e kadar, kendisine alternatif olacak kaynaklara yönelik üretim projelerinin neredeyse tamamında aktif oyuncu olmayı hedefleyecek; yeni ortaklıklar için uğraş verecektir. Mesela, Kıbrıs ve İsrail gazında ortaklık için görüşüyorlar. Rusya, ayrıca Irak gazından da pay almaya çalışıyor; ancak Irak, Rusya için bir kara deliktir, ABD’nin ana aktör olduğu Irak’ta Rusya’nın büyük bir pay alması mümkün gözükmüyor. Bu arada İran’ı dünya iktisadi ve politik sisteminden koparan nükleer enerji programında Ruslar’ın ortak olduğunu unutmayalım. İran dünyadan dışlandıkça 33 tcm’lik dünyanın ikinci en büyük gaz rezervi üstelik Türkiye’nin komşusu ve AB’ye Rusya’dan daha yakın İran Rus gazına tehdit olmaktan çıkmış oluyor. Hedef, en azından AB’ye ve Türkiye’ye yakın alternatif projelerden küçük de olsa hisse koparmak; Gazprom büyük AB tüketicileri ve Türkiye ile 20-25 yıllığına sözleşme yenileyene dek, yani 2020’lere kadar, alternatif kaynakların üretimine dönük nihai yatırım kararlarını geciktirmek olabilir. İşte bu nedenle, önümüzdeki 5 yıl yeni kaynakların kontrata bağlanması açısından çok zorlu geçecektir.

Güney Akım’da yeni bir hamle olabilir mi?

Bu noktada, son dönemin AB gaz güvenliği açısından en çok baş ağrıtan, bir Putin klasiği, Güney Akım (GA) boru hattı projesine özel bir parantez açmak yararlı olabilir. GA, Rusya’dan başlayıp, 950 km Karadeniz’i geçerek, Türk münhasır alanını takiben Bulgaristan’da karaya çıkması planlanan, 63 bcm kapasiteli yaklaşık 30 milyar Avro maliyete sahip Çılgın Rus boru hattı projesidir. Kutsal Gazprom İmparatorluğu Başkumandanı Putin’in emriyle Sırbistan topraklarında ilk kara boru hattı inşaatı 2013 yılında başlatılan GA, AB üyesi Bulgaristan sınırına dayanmış durumdadır. Ukrayna-Kırım krizinin biraz öncesinde AB, GA projesinin üçüncü tarafların erişiminden muafiyet başvurusuna olumsuz cevap vermiş ve AB-Rusya görüşmeleri de giderek sertleşmeye başlamıştı. Rusya, GA’ın bir güzergah çeşitlendirme projesi olduğunu, AB’nin sorunlu Ukrayna’dan kurtulması için bu projeyi desteklemesi gerektiği, yatırımın ekonomikliği açısından belirli bir dönem (15 yıldan az olmamak üzere) üçüncü tarafların erişiminden muaf tutulması ve mümkünse taşıma tarifesine de karışılmamasını dillendirmekteydi.

Kırım krizi ile birlikte, 1990’ların ortalarından itibaren, Rus gazının neredeyse % 90’ının Avrupa’ya aktarılmasında transit ülke konumundaki Ukrayna’yı by-pass edecek pek çok proje geliştiren (YAMAL, Kuzey Akım, Mavi Akım) ve hepsini sistematik biçimde gerçekleştiren Rusya, nihai amacı olan Ukrayna’nın gaz aktarımındaki rolünü %30’un altına çekmek hedefine ulaşmak için Kırım meselesini kullanıp, Güney Akımı hayata geçirerek son hamleyi yapmak isteyecektir.

Rusya, ancak ve ancak köklü bir paradigma değişikliğine giderek bu amacına ulaşabilir. Hatırlanacağı üzeri, Rusya, Enerji Şartı Anlaşması kapsamında AB ile yürütülen Transit Protokol görüşmelerini sürekli sabote etmiş, Protokolü 2001’den beri imzalamamış, Duma’da bekletmişti.

Yeni senaryoda, Güney Akım’ın 63 bcm’lik nihai kapasitesinin, örneğin 23 bcm’ini Türkmen gazına (Özbek, Kazak, Azeri de dahil olur fark etmez, kimse koklayarak o gaz kime ait bilemez !) tahsis edebilir. Avrupalı şirketlerle Türkmenler (veya diğer Orta Asya ülkeleri) doğrudan gaz kontratı imzalarlar. Garantili olması için Rusya ile bir Gaz Taşıma Anlaşması (açık) ve/veya Gaz Swap Anlaşması imza altına alınır.

Böylece, AB’nin yıllardır bastırageldiği Türkmen gazının Rus gaz sistemi ile taşınmasının önü açılmış olacaktır. Bu durumda Rus Gazprom şirketinin AB’den muafiyet almasının ve Güney Akım’ın gerçekleştirilmesinin önünde hiç bir engel kalmayacaktır. Ruslar, kendi iradeleri ile bir iyilikmiş gibi Gazprom boru hattından kapasite tahsisatı yaparsa ve kuşkusuz AB nezdinde kabul görürse, hala bazılarının hayallerini süsleyen Nabucco (West ya da Small versiyonları) tamamen tarihe gömülür, Irak gazı daha Türkiye’ye ulaşmadan, yılların hayali Türkmen gazı Ruslar’ın iyi niyeti sayesinde AB’ye ulaşmış olur.

21 Nisan’da Gazprom’un Başkan Yardımcısı A. Medvedev’in Türkiye’ye yaptığı ziyarete de bir anlam katalım. Basından takip ettiğimiz kadarıyla Gazprom’un masaya yatıracağı iki konu var: Gaz fiyatlarında revizyon (kontratta yazılı normal bir hak) ve Güney Akım’ın Türkiye, Trakya topraklarında karaya çıkartılması (yeni sürüm stratejik hamle).

Peki, Türkiye’ye (BOTAŞ) neler teklif edilebilir? Her şeyden önce, mevcut Batı Hattı yoluyla BOTAŞ’ın aldığı 4 bcm ve Mavi Akım’da kapasite artışıyla istenilen 3 bcm Güney Akım ile taşınabilir. Bu sayede GA toplam kapasitesi 70 bcm’e çıkartılabilir. Üstelik BOTAŞ 1999 yılında imzaladığı 30 bcm’lik kontrata istinaden Türkmenlerin ilk müşterisi olabilir. Hatta mümkünse, Türkmenler, Ruslar tarafından kendilerine tahsis edilecek kapasitenin en azından eski Nabucco ülkelerinden Bulgaristan, Macaristan ve Romanya’nın kullanacağı kadarının, yani yaklaşık 10 bcm gazın re-eksport hakkını da BOTAŞ’a verebilirler.

14 bcm yıllık taşıma kapasiteli mevcut Batı Hattı’ndan BOTAŞ’ın (kamunun) elinde kalan son 4 bcm, GA’ya kaydırılınca, kontrat devirleri sayesinde Türk özel sektörünce 10 bcm gaz alınan Batı Hattı’nda ek kapasite de yaratılmış olacaktır. Gazprom, bugüne kadar Ukrayna-Moldova-Romanya-Bulgaristan üzerinden gelen hattın, kompresörlerin yerini değiştirerek bu kez kuzey yönünde, tersine çalıştırılmasını ve mevcut hattın değiştirilmiş şekliyle GA’nın parçası olmasını ve bu sayede GA'nın yatırım maliyetinin yaklaşık %30 azaltılabileceğini öne sürebilir.

Peki, böyle bir Rus hamlesi hangi sonuçları doğurabilir? Türkiye’nin Kürt gazına dayalı “Küçük Nabucco”lar hayali biterken (önce Bulgaristan-Türkiye küçük bir boru hattıyla bağlayacak, sonra eski Nabucco kardeşleri Macaristan ve Romanya’yı küçük bağlantılarla bu sisteme ekleyerek üç aşamalı bir plan dahilinde Nabucco’yu yeniden canlandırma projesi), Rusya, kandırılmaya hazır AB’yi de ikna ederek Türkmen gazı kisvesiyle Rus gazı satarak, hem en büyük gaz müşterilerinden biri olan Türkiye’yi hem de eski Nabucco ülkelerini kaybetmemiş olacaktır. Böylece, AB ile daha yumuşak bir politik ve ekonomik zeminde müzakere ortamı ve imkanı yaratmak, Ukrayna’yı bir kez daha by-pass etmek ve AB doğal gaz arz güvenliğine katkı yapmak (!?) mümkün hale gelecektir.

Türkiye nasıl bir pozisyon almalı?

Türkiye,  topraklarından boru hatlarını geçiren ve karşılığında sadece geçiş ücreti alan bir ülke konumunda olmaktan kurtulmalıdır. Bunun tek yolu, tüm petrol ve gaz zengini komşularımızla arama ve üretim anlaşmaları imzalamaktan geçmektedir. Sahibi olmadığın hiç bir mal üzerinden oyun kuramazsın. İç piyasadaki gaz miktarının da kaynak çeşitlendirme kapsamında hızla arttırılması gerekmektedir. Gaz miktarını arttıramadığımız müddetçe hub’dan, enerji borsasından bahsetmemiz mümkün değildir. Likit bir piyasaya yapısına ulaşmak için fazla sayıda kaynaktan, fazla miktarda gazın geliyor olması lazımdır. Sonrasında belki ülkemizde bir borsa oluşur ve doğumuzdan gelecek tüm gaz, örneğin Ankara Ahiboz’da kurulacak fiziki hub’da fiyatlanarak AB’ye gidebilir.

Burada önemli olan, sadece “transit” rolüne soyunmak değil, aynı zamanda üretim (upstream) ve ticaret (downstream) segmentlerinde de pay sahibi olmaktır. BOTAŞ ve TPAO’nun alt kuruluşları, arama-üretim ve boru hattı işinde birlikte yatırım yapacak şekilde yapılandırılabilir. Türkiye’nin gözbebeği bu şirketlerimiz, liberal bir yapının önünü açacak şekilde iç piyasadan çıkarak, ağırlıklı olarak yurt dışında aktif olmalıdır. Özellikle BOTAŞ’ın Güneydoğu Avrupa ve Balkanlar’daki gaz ticareti, boru hattı inşaat ve işletme işlerinde aktif olarak kullanmak gereklidir. Katma değer yaratan bir dikey entegre yapılanmanın önü hızla açılmalıdır. Türkiye, ancak bu sayede hem maliyeti kontrol edebilir hem de karını arttırabilir. Bu hamlelerin, ülkemizin 30-40 yıllık dış politikasına ve kuşkusuz ekonomisine etki edeceğini unutmamak gerekiyor. Türkiye’nin, enerji koridoru meselesini bir adım öteye taşıyabilmesi için konuya çok yönlü bir bakış açısı geliştirmesi gereklidir.

Doğal gazın, Türkiye için kritik bir önemi de, gazın elektrik üretimindeki mevcut yüksek payıdır (% 50). Dolayısıyla bunu yönetmek için hem düşük fiyatlı, hem yüksek miktarda, hem de güvenli yollardan gelmiş gaz kaynağına sahip olmak çok önemlidir. Aksi takdirde, elektrik sisteminde de büyük fiyat artışları, yönetilemez bir arz sistemi ve ekonomik risklerle karşı karşıya kalmamız kaçınılmazdır.

Kanımızca, bu kadar karmaşık enerji ve politika parametresini yönetebilmenin yollarından biri, ‘Enerji Stratejileri Üst Kurulu’ benzeri bir oluşumun bir an önce devreye alınmasından geçiyor. Hangi kamusal birime bağlı olacağı önemli değildir; ama bu Kurulun geliştireceği kısa-orta ve uzun vadeli planlar ve bu planların sanayileşme ve teknoloji politikamızla uyumunun sağlanması Türkiye’nin gelecekteki konumu açısından çok önemlidir. Kuşkusuz, böyle bir yapılanmanın içinde kamu, özel sektör, üniversitelerimiz gibi ilgili tüm tarafların aktif olarak katılımının sağlanması şarttır.

Doğal gaz hem yanıcı hem yakıcıdır! Türkiye’nin, kül olmadan, kavrulmadan gazdaki en kritik oyuncu olması en büyük temennimizdir.

Bu haber 1938 kere okunmuştur.
En Son Eklenen Başlıklar
BİZDE NİYE PETROL YOKUN CEVABI! ... 29.12.2018
ENERJİ VERİMLİLİĞİNDE İLGİ-BİLGİ-FİNANSMAN EKSİKLİĞİ VE PERFORMANS KONTRATLARI... 29.12.2018
IRAK: 21. YÜZYIL’IN YENİ ENERJİ DEPOSU... 27.11.2014
UKRAYNA KRİZİ VE DOĞAL GAZDA TÜRKİYE’NİN ARTAN ÖNEMİ: “ENERJİK” PARADİGMA DEĞİŞİKLİKLERİ... 27.11.2014
Nükleer Enerjide Toryum'lu Öneriler: 21. Yüzyılda Kaderimiz Değişecek mi? ... 27.11.2014

Copyright © 2015 - Tüm hakları saklıdır. EKONOMİ YAYINCILIK PAZR.SN.VE TİC.LTD.ŞTİ.